top of page
ferayaltan

“Mutluluk” - Kayıp Aranıyor


Sanırım çoğumuz için bir yaşam amacı mutluluk. Hep yakalamaya çalıştığımız, tam oldu derken ellerimizden kayıp giden bir hayal. Ona ulaşmak için neler yapmayız ki! Romanların, filmlerin hep mutlu bir sonu olsun diye bekleriz. Peki böylesine tutkuyla peşinde koştuğumuz bu mutluluk nedir? Sözlüklerde kelime anlamı; “Bütün özlemlere, bütün isteklere eksiksiz bir biçimde ve sürekli olarak erişilmekten duyulan kıvanç durumu. Bir istek, özlem yerine geldiğinde duyumsanan sevinç…” olarak tanımlanıyor. Şu durumda hem dış kaynaklı hem anlık bir duygu durumu olduğunu söyleyebiliriz. Yani aslında bizler sürekli iyi hissetmek adına geçici, anlık bir duyguyu yakalamaya çalışıyoruz.


İşte tam da bu nokta konunun en çokomelli yeri. Neden mi? Çünkü etkisi böylesine kısa süren mutluluk anlarını yakalamak adına bazen hiç de gerçekte ihtiyacımız olmayan gerek maddi gerekse manevi heveslere kendimizi kolayca kaptırabiliyoruz. Hadi gelin hep beraber bir düşünelim. Kim bilir kaç kere canımız sıkkın olduğunda kendimizi attığımız bir alışveriş merkezinden elimiz kolumuz dolu çıktık. Üstelik gardırobumuz, ayakkabılığımız hali hazırda ağzına kadar doluyken. Ya da bir minik parçası ağzımızı tatlandırmaya yetecekken koca bir paket çikolatada kendimizi kaybettik. Hatta değer verdiğimiz birinden iki kelime güzel söz duymak için ne taklalar attık da umduğumuzu bulamayınca acıyla yere çakıldık.


Görünen o ki içsel huzurumuzun ve iyiliğimizin aktivasyon kodunu yanlış yerlerde arıyoruz. Hayat dediğimiz bu matriks düzen kocaman bir oyun alanı. İçinde tabii ki zorlukları, üzüntüleri, sıkıntıları mevcut. Her daim iyi hissetmemiz mümkün olamıyor. Ne var ki her ne yaşarsak yaşayalım onun bizim için nasıl bir önemi, değeri olacağı, hayatımızda nasıl bir yer kaplayacağı, aslında bizim ona yükleyeceğimiz anlamla ilişkili. Mutluluğumuzun, neşemizin tüm haklarını sadece dış kaynaklara teslim etmemiz bizleri kendimizden, varlık anlamımızdan uzaklaştırıyor. Günümüzde giderek artan kronik mutsuzluk ve depresyon vakalarının en önemli sebeplerinden de biri. Hiç farkında olmadığımız kadar duygusal olarak dışa bağımlı bireyler haline dönüşebiliyoruz. Kendi değerimizi başkalarının iki dudağının arasında arıyoruz. Sahip olduklarımız bir türlü yeterli olmuyor. Sürekli daha fazlasını istiyoruz. Haliyle en ufak bir olumsuzluk durumunda tüm dünyamız alt üst oluyor. Tıpkı bir uyuşturucu bağımlısı gibi yokluk krizine girebiliyoruz.


İşin sırrı mutluluk bağımlılığından öte genel anlamda yaşamdan keyif alabilmekte, çocukluktan çıktığımız anda derinlere gömdüğümüz neşemizle yeniden buluşabilmekte. Hep konuştuğumuz gibi dıştan içe değil de içten dışa yaşayabilmekte. Bir başka deyişle, yaşadığımız durumlara karşı tepki göstermektense yanıt verebilmekte. Bunu sağlayabilmek için başkalarını anlamaya ayırdığımız zamanın çoğunu kendimize ayırmamız, hayatımızın odağına kendimizi almamız faydalı olabilir. Güçlü ve zayıf yönlerimizin, olumlu ve olumsuz davranışlarımızın, hislerimizin oluşum süreçlerinin farkına varabilmek daha keyifli bir hayat yaşamamıza yardımcı olabilir. Daha önceki yazılarımdan birinde hissetmeyi hissetmenin öneminden bahsetmiştim hatırlarsanız. Hislerimiz beden kimyamızın mimarı. Yani mutlu hissettiğimiz anda bedenimizde salgılanan serotonin, dopamin, endorfin gibi hormonların nedeni satın aldığımız yeni ayakkabı ya da birinin bizi takdir etmesi değil de aslında bizim ona yüklediğimiz anlamda, yansıttığımız duygumuzda. Hislerimizin farkında olmamız demek hormon salgılarımızı, yani keyifli ve huzurlu mu olacağımızı yoksa gergin ve huzursuz mu olacağımızı da belirleyebilmemiz anlamına geliyor. Böyle müthiş bir yeteneğimiz varken kullanmamak olmaz değil mi?


Peki, neler yapabiliriz?


Öncelikle hızlı bir rahatlama için minik bir çalışma önerebilirim. Kendimizi huzursuz, mutsuz hissettiğimiz zamanlarda biraz sakin ve sessiz kalabileceğimiz bir yerde oturup gözlerimizi kapatıp bir kaç derin nefes alıp yavaşça verebilir, yüzümüze bir gülümseme yerleştirip her hatırladığımızda bize iyi hissettiren bir anıya dalabiliriz. Kısa bir sürede ruh halinizin nasıl değiştine şaşırabilirsiniz. Mindfulness egzersizlerinin böyle anlarda her zaman faydası olur.


Daha uzun soluklu bir çalışmayıysa az önce belirttiğim gibi güçlü ve zayıf yönlerimizle onların sebep olduğunu düşündüğümüz olumlu ve olumsuz davranışlarımızın bir listesini oluşturarak yapabiliriz. Bizlerde iz bırakmış olumlu ve olumsuz olayları, anları, bizlerde yarattığı hisleri gözden geçirmemiz bu süreçte yardımcı olabilir. Tahmin edebileceğiniz gibi dürüst olmak bu çalışmanın başarısı için oldukça önemli. O kadar akıllı varlıklarız ki bazen kendimizi bile kandırabiliriz. Açık yüreklilikle kabulleneceğimiz hassas noktalarımızı, güçlü yönlerimizle dengeleyebilmek adına kendimize günlük hayatımızda uygulayabileceğimiz basit ödevler verebiliriz. Daha önce yaşadığımız ve bizi etkileyen durumların benzerleriyle karşılaştığımızda aynı tepkisel davranışlarımız yerine süreci daha sağlıklı yönetmemizi sağlayacak şekilde davranmaya özen gösterebiliriz. Bu süreci aceleye getirmeden adım adım ilerlememiz, hatalarımızın olduğu gibi başarılarımızın da farkına varmamız, kimsenin onayına ihtiyaç duymadan, kendimizi takdir etmemiz öz inancımızı ve motivasyonumuzu güçlendirecektir.


Kendimizle dost olmaya başladıkça, duygusal süreçlerimizin de daha fazla farkında olmaya, içsel dengemizi yönetme becerimizi geliştirmeye ve böylece hayattan daha çok keyif almaya başlarız. En ufak bir fırtınada kırılıp yıkılmak yerine, kökleri, gövdesi sağlam, dalları esnek bir ağaç misali eğilir, bükülür ama her yeniden açan güneşi dimdik ayakta, yaralarımızı sevgiyle ve şefkatle sararak karşılarız.


Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page