top of page
ferayaltan

Bahar Temizliğinden Zihniniz de Payını Alsın

Güncelleme tarihi: 20 Nis



Baharın yeniden doğuşu, uyanışı simgeleyen enerjisinin yaşadığımız mekanlardaki yansıması bahar temizliği… Bahar temizliği, yeniden doğusu simgeleyen enerjinin yaşadığımız mekanlara yansıması. Bizlere ailelerimizden kalan en anlamlı miraslardan biri. Kışın ağırlığını, karanlığını aydınlığa dönüştürmeyi, arınmayı, hafiflemeyi sembolize eder. Ev, köşe bucak temizlenir, perdeler yıkanır, kışlık kıyafetler kaldırılır, yazlıklar dolaplarımızdaki yerlerini alır. Eğer düzenli bir spor alışkanlığı yoksa hemen spor salonlarına kayıtlar başlar. Detoks, diyet listeleri yaza hazırlık gündeminin önemli konuları arasındaki yerini alır. Tüm bu olumlu çabalar frekansımızı, enerjimizi bir nebze yükseltmemize yardımcı olsa da etkisi kısa sürebilir. Bir müddet sonra günlük koşturmacaların içinde yapılması gerekenler listemizdekilerden biri olarak kalır. Peki, tüm o heyecan nasıl oluyor da bir anda kayboluyor?


Geçen haftaki yazılarımda hatırlayabileceğiniz gibi düşüncelerimizin, niyetlerimizin hayatlarımıza, sağlığımıza olan etkilerinden bahsetmiştim. Evet, yine dönüp dolaşıp aynı yere geldik; yani zihnimize, düşüncelerimize. Evimizdeki örümcek ağlarını temizleriz de zihnimizdekilerin farkında bile olmayız. Bedenimizi toksinlerden arındırmaya binlerce lira harcarız da zihnimizin detoks ihtiyacını yok sayarız. Haliyle, fiziksel olarak onlarca kilo versek te ağırlığımız pek değişmez, hatta motivasyonumuzun azalmasıyla giden kilolar katlanarak geri gelir. Hani dünyanın en kaliteli bulaşık makinasını alsak bile suyumuzdaki kireç oranı değişmediği sürece bulaşıklarımızın ne parlaklığının ne de temizliğinin bizi bir türlü tatmin etmemesi gibi.


Kalıcı parlaklık ve hafiflik için o zaman hadi gelin, bu kez hayatlarımızda bir değişiklik yapalım ve bahar temizliğimize zihinlerimizi de dahil edelim.


Nasıl mı? Öncelikle günümüzün en çok konuşulan rahatsızlıklarından biri tükenmişlik sendromunun ana sebebi olan zihnimizin düşünce trafiğini yönetmeyi deneyelim. Farkında olmadan, gerekli gereksiz o kadar çok düşünceyi dikkate alıyoruz ki kalabalığın içinde kendimizi kaybediyoruz. Aslında zihnimiz sürekli düşünce akışıyla kendi görevini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyor. Sorun düşünüyor olmamızdan öte bizlerin anlık akan düşüncelere takılıp kalmamızda. Üstelik çoğu da içinde bulunduğumuz anla ilgili olmayan düşünceler. Gördüğümüz, duyduğumuz, deneyimlediğimiz bir şey geçmişten bir başka yaşanmışlığı tetikliyor. Onu dikkate aldığımız an itibariyle zaman kavramı olmayan zihnimiz onu sanki şimdi yaşanıyor gibi tüm sinir sistemimize iletiyor. Belki de dostlarımızla çok keyifli bir ortamdayken birdenbire ilgisiz bir duygunun içinde buluyoruz kendimizi. Derken o düşünce bir başkasını tetikliyor, o da bir başkasını ve o anın keyifli enerjisinden kopuyoruz. Zihnin kaosunda kaybolup gidiyoruz. Hatta İngilizcede, bu daldan dala atlama durumunda olan zihin için “monkey mind” yani “maymun zihin” terimi kullanılır.


Son yıllarda kişisel farkındalık ve gelişimin çok popüler uygulamalarından biri olan Mindfulness işte tam da böyle durumlarda ihtiyacımız olan çözüm yolu. Farkındalığımızın farkında olmak. Zihni boşaltmak ya da durdurmak değil ama akışının farkında olarak onu ana odaklamak. Peki bunun için ne yapabiliriz? Tibetli bir Budist rahip olan Yongey Mingyur Rinpoche, böyle durumlarda zihnimizle düşman değil arkadaş olmamızı ve onu başlangıçta yarı zamanlı, becerileri geliştikçe de tam zamanlı olarak işe alıp görev vermemizi tavsiye eder. Yani düşünce trafiğimizin anlamsız yere arttığını hissettiğimiz anda onu durdurmaya çalışmaktansa zihnimize odaklanacağı yeni bir görev vermekten bahseder. Mindfulness meditasyon egzersizlerinde – meditasyonun aktif ya da pasif oluşuna göre değişir- bunu her seferinde nefesimize ya da etrafımızdaki nesnelere, seslere yani içinde bulunduğumuz ortamda olup bitene ya da bizi rahatlatan ve zihnimizde canlandırdığımız bir kelimeye, müziğe, nesneye vb. yönlendirerek yapabilmeyi öğreniriz. Yongey Mingyur Rinpoche’nin deyimiyle zihnimize şöyle deriz; “Sana şimdi o düşünceler yerine yeni bir görev veriyorum. Şimdiki görevin nefesimize odaklanmak ve hiç kaçırmadan takip etmek,” arada kaytarmaya başladığında görevini yeniden hatırlatırız. Tabii burada önemli olan kişinin kendisine en uygun yöntemi geliştirebilmesinde. Her teknik herkes de aynı şekilde işleyecek diye bir kural yok. Mesela oturarak yaptığım klasik, pasif meditasyon çalışmalarımda nefese odaklanmak beni rahatlatan bir yöntem. Ama aynı yöntem günlük hayat içinde bir şeylerle uğraşırken benim için çok işe yaramıyor. O zamanlarda da içinde bulunduğum ortama, yaptığım işe göre içimden ya sayı sayarım ya da sevdiğim bir şarkıyı mırıldanırım. Zihnim kaostan çıkar ve ben de anın akışında keyifle kalabilirim.


Zihin detoksuna attığımız bu ilk adımla eş zamanlı olarak yapabileceğimiz bir başka yöntem de fazla kıyafetlerimizden, eşyalarımızdan kurtulurcasına zihnimizin çekmecelerinde gereksiz yer işgal eden düşüncelerden arınabilmektir. Bunun için de önerebileceğim en kolay yöntem yazmak. İhtiyacımız olanlar sadece kâğıt, kalem ve kendimize ayıracağımız 15-20 dakika. İçimizi kemiren, uykularımızı kaçıran ne kadar düşünce varsa, noktasına virgülüne bakmadan kâğıda boşaltmak. Hatta aramızda kalsın, kapanmamış ve bizi üzen konuların muhatabı olan kişilere de içimizden geçen ne varsa… Sonra da o kağıtları paramparça yapıp atmak. İtiraf etmeliyim ki her seferinde beni tüy misali havalandıran bir yöntemdir.


Tabii ki bu konuda daha pek çok farklı yöntem ve çalışma mevcut. Ancak sizleri daha fazla meşgul etmemek adına onları sonraki haftalara saklıyorum. Burada bahsettiğim ve daha önce denemediğiniz yöntemler varsa, baharın şahane arındırıcı enerjisiyle denemenizi sevgiyle tavsiye ederim.


Deneyimlerinizi paylaşmak ya da birkaç adım daha ileri yöntemlere dair sohbet etmek isterseniz de bana icindekisifaciyiuyandir@gmail.com eposta adresimden ulaşabilirsiniz.


Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page